Kısa Cevap:
Konuyu detaylarına girmeden önce soruya cevap sadedinde şunları ifade edebiliriz:
1) Cenazelerin vefat ettikleri yerde defnedilmesi daha iyidir.
2) Şayet cenazede bir tagayyür söz konusu olmayacaksa makul ölçülerde defnin tehiri mümkündür.
3) Vefat eden kişinin bir vasiyeti varsa, o vasiyet yerine getirilmelidir.
4) Almanya’da defnedilmeyi vasiyet eden bu kişinin vasiyeti gereği cenazesi Almanya’ya defnedilmesi en güzelidir.
Geniş Açıklama:
Ölüm hadisesi gerçekleştikten sonra üç şeyin hızlıca yapılması gerekir. Bunlar, cenazenin techizi (yıkanması, kefenlenmesi, namazının kılınması vs.), varsa borçlarının ödenmesi ve yine varsa vasiyetinin yerine getirilmesi.
Cenazenin tagyire uğramaması için bir an önce techizine başlanması müstehaptır. İmam Ahmet b. Hanbel (rhm), “ölüye ikram, cenaze işlemlerinde acele etmektir” buyurmuştur. Rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (as), Talha b. Bera (ra)’ı hastalandığında ziyaret etti ve şöyle buyurdu: “Gördüğüm kadarıyla Talha’ya ölüm gelecek. Beni bilgilendiriniz ve cenaze işlerinde acele ediniz. Çünkü müslüman cesedinin ailesi içinde tutulması uygun değildir.”[1] Bunu cenazenin sür’atle defni ile ile ilgili uyarılar içeren hadis-i şerifler de bunu destekler. Nitekim Hz. Ali (ra)’den gelen şu hadis-i şerifte buna işaret edilmiştir: “Ey Ali üç şey tehir edilmemelidir. Vakti gelen namaz, hazır olan cenaze ve dengini bulmuş olan genç kız.”[2]
Fakat üzerine cenaze namazı kılmalarına ve ona dua etmelerine imkan sağlamak için şayet cenazenin bozulma ve benzeri bir durumla karşılaşmasından korkulmuyorsa, ya da cemaate meşakkat olmayacaksa, insanların toparlanması için cenazenin biraz bekletilmesinde bir beis yoktur.
Cenazelerin vefat ettiği yerden bir başka yere nakledilmesi hususunda alimler arasında üç görüş vardır:
1) Sahih bir gerekçe yoksa cenazenin bir başka yere nakli mekruhtur.
2) Cenazelerin bir başka yere nakli mubahtır.
3) Cenazelerin bir başka yere nakledilmesi haramdır.[3]
Hanbeliler şöyle der: Sünnet olan vefat edenin vefat ettiği yerde gömülmesidir. Çünkü Peygamber Efendimiz (as), “cesetler ruhlarından ayrıldıkları yerde defnedilirler.”[4] Dolayısıyla cenazenin geçerli bir sebebi yoksa bir başka yere nakledilerek defnedilmesi mekruhtur. Hz. Aişe (ra)’dan şöyle nakledilmiştir: Abdurrahman b. Ebi Bekir (ra) Habeşistanda vefat ettiğinde ki, Habeşistan ile Medine arasında on iki millik bir mesafe vardı; Mekkeye nakledildi. Hz. Aişe (ra) kabrine geldi. Şöyle dedi: “Cenazende hazır olsaydım seni vefat ettiğin yere defnederdim, vafatına şahitlik etseydim, seni ziyaret etmezdim.”[5]
Fakat cenazenin bir başka yere nakledilmesine sahih bir gerekçe varsa cenazelerin nakledilmesinde kerahet yoktur. Nitekim İmam Malik, Muvattaı’nda bir çok kişiden işittiğini ifade ettiği şu olayı nakletmiştir. Sa’d b. Ebi Vakkas ve Sait b. Zeyd, Akik denilen yerde vefat ettiler; fakat Medine’ye nakledildiler ve Medineye defnedildiler. Süfyan b. Uyeyne (ra) şöyle demiştir: “İbn Ömer (ra), Mekke’de vafat etti. Ancak orada değil de Seref denilen yere (Mekke’ye altı mil uzaklıkta bir yer) defnedilmesini vasiyet etti.”[6]
Hanefiler ve Malikiler ise şöyle derler: Defnedilmediği sürece bir beldeden diğer bir beldeye cenazenin nakledilmesinde bir beis yoktur. Hanefilerde bir veya iki millik bir mesafeye cenazenin nakledilmesi caizdir. Fakat vefat ettiği yere defnetmek menduptur. Nitekim Uhud şehitleri Medine mezarlığı yakın olmasına rağmen şehid oldukları yere defnedilmişlerdir. Şamda vefat eden sahabe-i kiram kendi evlerinin önüne defnedildiler, tamamı bir yere toplanarak definleri yapılmadı.
Şafiiler ise, defnetmek üzere cenazenin bir başka yere nakledilmesini haram olarak kabul ederler. Çünkü cenazenin defnini geciktirmek, ona saygısızlık etmektir, derler.[7]
[1] Neylü’l Evtar, 4/22.
[2] Neylü’l Evtar, 4/23.
[3] Keşşafu’l Kanna’, 2/97-98; El-Mugni, 2/510 ve devamı; Merakı’l Felah, Shf. 96; Reddu’l Muhtar, 1/840; Mugni’l Muhtaç, 1/365.
[4] Neylü’l Evtar, 4/112; Mecmu’z Zevaid, 3/43.
[5] Tirmizi, Sünen, 4/211, H. No: 975. (Not: Efendimiz (as) bilhassa kadınların mezarları ziyaret etmelerini nehyetmişti.”
[6] Şerhu’l Münteha’l İradat, 2/152.
[7] Prof. Dr. Vehbe Zuhayli, El-Fıkhu’l İslami ve Edilletuhu, Cenazenin Defni Bahsi (Muhtasaran)